Hakiki Köroğlu hikayesine girmeden önce, Orta Asya’dan Avrupa’ya kadar geniş bir bölgede 34 değişik rivayetle (Kolla) hikayesi anlatılan ve adeta destanlaşan KÖROĞLU HİKAYESİNİ ve genişleme sebeplerini incelemede yarar gördüğümüzden; türlü düşünürlerin bu konudaki incelemelerini aktarmayı uygun gördük. Aşağıda Gerede’nin Dört divan beldesi SAYUK köyünden, haklı bir davanın öcünü almak için ortaya çıkan Köroğlu’nun ününün yayılma sebeplerini ve birçok ülkenin bu kahramana sahip çıkarak, kendilerine mal etmelerini; saz şairlerinin onun gür sesinin ve şiirlerinin dünyaya yayılmasına zamanımıza kadar nasıl bozulmadan gelmesine, yardımcı olduklarını inceleyerek; göreceğiz.
Özellikle Türkmenlerin Köroğlu’nu nasıl yücelttiklerini ve öteden beri Orta Asya’dan Ön Asya’ya gelen Türk örfünün ve ALP tipinin Köroğlu’nda simgeleştiğini göreceğiz.
İNCELEMELER: Köroğlu hakkında çeşitli dillerde yayınlanan bir rivayetler kitabiyatı vardır. Pertev Naili BORATAV, bu rivayetlerin 34 olduğunu belirtir.
Bu hikayeler ve rivayetler halk hikayeciliğinin canlı ve zengin olarak yaşadığı yerlerde uzun meclisler halinde anlatılır. Kars bölgesinde, anlatılması 3 – 5 hatta 7 gece süren Köroğlu kolları vardır. Hikayeler, bu halk edebiyatı çeşidinin bünyesine uygun türlü unsurlar ile süslenerek, bilhassa saz ile türkü çağırılmasına, anlatmanın belli yerlerinde mühim bir pay ayrılarak genişletilir.
Kör-Oğlu şiirleri, hikayelerin belli vak’aları ile ilgisi gösterilmeksizin dahi, hafızalarda türkü veya oyun havası şeklinde, yahut cönklerde ve mecmualarda halk şiiri örneği olarak, zamanımıza kadar gelmiştir. Bir halk şairi olduğunu kabul ettiğimiz Kör-Oğlu’nun kendi şiirleriyle sonradan ona izafe edilen ve hikayeyi genişletmek maksadı ile anlatıcı sanatkarlar tarafından epizotların uygun yerlerine eklenen şiirler, birçok hallerde birbirinden ayrılmayacak şekilde karışmıştır.
Kör-Oğlu türküleri ve oyun havaları, türk halk musikisinin zengin bir çeşidini teşkil eder.
Kör-Oğlu hikayeleri, “türkülü büyük halk hikayeleri” diye adlandırılan çeşidin şekil ve üslup hususiyetlerini gösterir; vak’alar ile konuşmaların büyük bir kısmı nesir ile, bazı tek veya ikili, bazı hallerde üç veya daha çok kişiler arasındaki konuşmalar, vak’anın akışına göre, ifadenin gerektirdiği yerlerde ve hikayeci onlara uygun türküler buldukça, nazım ve beste ile ve çok defa saz çalınarak söylenir. Köroğlu kendisi, başka vasıfları yanında türkülü halk hikayelerinin başlıca tipi olan “aşık saz şairi” vasfını taşır.
Kör-Oğlu ve Köroğlu Hikayeleri Avrupa’da da tanınmış olup; Mordtmann, Chodzko ve daha birçok ilim adamı Köroğlu’nu etüd etmiştir.
Köroğlu Hikayelerine destan damgasını vuran, iki ana unsur gösterilebilir. Birincisi babası, büyük bir zulme ve haksızlığa (Bolu Beyi tarafından gözleri kör edilmiştir.) uğradığı için başkaldıran, dağları mesken edinen, kendisi gibi haksızlığa uğrayanları veya türlü sebepler ile kanun dışı olanları, yahut da yiğitliğine hayran olarak ona katılmak isteyenleri etrafında toplayan, halkın sevdiği ve tuttuğu bir kahramanın, zamanın hakimleriyle büyük bezirganlara ve şehirlere karşı giriştiği savaş. Köroğlu Hikayeleri, bu cephesiyle XVI – XVII.. asırlar Anadolusundaki Celali Hareketlerini, İran ve bugünkü Türkmenistan bölgelerinde ise, yine aynı asırlarda ve daha sonraki çağlarda, Devlet otoritesine durmadan baş kaldırmış, huzursuzluk unsuru olmuş, çok defa kendi aralarında boğuşmuş, göçebe Türkmen aşiretlerinin devamlı savaş ve çapulculuklarını ifade eder. İkinci ana unsur, gerek göçebelerin gerekse Celali tipinde asi ve eşkiyaların, kendi törelerini yürütecek şartları ortadan kaldıran, ateşli silahların müessir bir hale gelmesi karşısında baş eğmeleridir.
Bazı tarihçiler, Köroğlu’nu Celali (asi, eşkıya, anarşist) saymaktadırlar. Köroğlu’nu merkezi yönetime ayaklanan bir haydut veya celali sayan zihniyete; bu eseri derleyen ve araştıran bir araştırmacı olarak katılmıyorum. Köroğlu’nun sahneye çıktığı devirde, Anadolu’nun asayışı son derece bozuktu. Celali isyanları Anadolu’yu acınacak hale getirmiş, Celalilerin yaptığı soygunlara askerler, talebeler ve merkezi yönetimin idarecileri de katılınca, asayış tablosu içler acısına dönüşmüştür. İşte bu sırada Köroğlu Türkmenlerin bir kahramanı, kurtarıcısı ve Oğuz geleneğine göre Alp’i olmuştur. Zenginlerden aldıklarını fakir Türkmen halkına dağıtmıştır. Olaya işte bu açıdan bakmakta yarar vardır.
Köroğlu Hikayelerinin vak’aları bakımından ve bir anlatma bütünü olarak birbirinden müstakil, yalnızca başlıca kahramanlarının adları ile onların durakları olan Çamlıbel ve efsanevi Kır-at gibi unsurların hepsinde müşterek olması itibarı an’anesinde Kör-Oğlu kolları denilir. Bulardan bazıları şöyledir; İlk kol, Kör-Oğlu’nun babasının maceraları, Kır-At’ın bulunması ve terbiyesi, Kör-Oğlu’nun Çamlıbel’e yerleşmesi.
II.Köroğlu ile sazcı ustası, III. Kör-Oğlu, Deli Hasan savaşı, IV. Kör-Oğlu ile Revan hanının savaşı, V. Reyhan arap – Kör-Oğlu savaşları, VI. Ayvaz’ın kaçırılması, VII. Köse Kenan veya Köse Sefer, VIII. Koca-Bey, IX. Ayvaz’ın esir olması, X. Demircioğlu’nun Köroğlu Beylerine katılması, XI. Kiziroğlu Mustafa Bey gibi.
Köroğlu hikayesi veya destanı, Anadolu’nun doğusunda İran, Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Kazakistan’a kadar uzanan ülkelere yayılmıştır. Bunun nedenleri olarak bazı bilim adamları Köroğlu menkibelerini Gök-Türk destanına bağlamışlardır. Fuat KÖPRÜLÜ’de böyle bir yaklaşımı destekleyenler arasındadır.
Bir diğer araştırmacı ise, Köroğlu hikayelerini bütün Türk dünyasında Oğuz Destanlarında, Dede Korkut hikayelerinin yerini aldığı kanısındadır.
Köroğlu’nun Ortaasya ve öteki Türkelllerine kadar yayılan varyantları (Değişik kolları) değerlendirilirse, Divan ü Lugat-it Türk yazarı Kaşkarlı Mahmut’unda belirttiği gibi, toprak değişir, töre değişmez kaidesi gereğince, Türkler nerede olurlarsa olsunlar, kahramanlarına bağlanmayı bir töre addetmişlerdir. Onları nesilden nesile miras olarak aktarmasını bilmişlerdir. Zira Gerede’de ortaya çıkan bir Köroğlu tipinin Orta Asya’ya kadar yayılmasını başka türlü açıklamak mümkün olamazdı. Nitekim Köroğlu’nun yaşadığı devirde Bolu ve çevresinde Selçukiler’le Orta Asyadan Ön Asya’ya gelen Oğuz Türklerinin yerleştiği, kendi lisanlarıyla kurdukları köylere isimler verdiklerini görüyoruz. Örneğin Bolu merkez ilçe ile Mudurnu’da Örencik, Alpagut, Dodurga, Çepni, Kılıçarslan, Merkeş, Çele, Urumşahlar, Çakmaklar, Soku, Sultan Bey, Salı Beyler, Gökçesu, Sazak, Çivril ve Dolayüz gibi köy isimlerinin Oğuz Türklerinin koyduğu isimlerdir. Bu isimler Oğuz kabile adlarının isimlerinden gelmektedir. Özetle Türklerde halk kahramanları, Alpler, yaşadıkları hayat tarzının bir sonucudur. Türk Toplumu, yiğit, cesur ve kahraman kişileri yücelterek, onlara alp’lik ünvanını vermiştir. Alp sözü kahraman, cesur, yiğit, zorlu anlamlarında özel ad ve sıfat olarak kullanıldığı gibi askeri bir soyluluk ünvanı olarak ta kullanılırdı.
Bir kahraman ne kadar tehlikeli işler yaparsa, ne kadar düşman başı keserse, yaşadığı toplum içerisindeki yeri, o derece yüksek olurdu. Alp’ler, iyi binicidirler, ok, kılıç ve süngüyü çok iyi kullanırlardı. İçlerinde ozanlar, saz çalıp, şiir söyleyenler de bulunurdu. Kısacası Alpler, Türk toplumunun bağrından çıkarıp, biçimlendirdiği etkin, dışa dönük, yiğit kahraman savaşçı bir tip idiler.
Köroğlu’ndan yaklaşık iki asır önce yaşayan XIV. Yüzyılın mutasavvuf şairlerinden Aşık Paşa’da, 1330 tarihinde yazdığı Garipname adlı mesnevisinin dokuzuncu bölümünde, alp’lik konusunu ele alarak çeşitli bilgiler vermiştir.
Aşık Paşa dünya alp tipinde yürek, kol kuvveti, gayret, At, Zırh, Ok ve yay, kılıç ve süngü ve arkadaşlık olmak üzere dokuz niteliğin bulunması gerektiğini belirtir. İşte konumuzu teşkil eden Köroğlu, çevresinde topladığı koçaklarla birlikte dağlarda sürdüğü hayatta; cesareti, kahramanlığı, haksızlığa ve zulme karşı başkaldırışından dolayı yaşadığı XVI.. yüzyılın ikinci yarısında örneği tükenmiş alp tipini simgelemektedir.
|