Dörtdivan, adındaki anlam da dahil olmak kaydıyla, maddi ve manevi kültür varlıkları ile tarihlilik niteliğini sürdürmekte olan bir Türk kasabasıdır. Ne doğal afetler gibi tektonik bir olay sonucunda, ne de sanayileşme olan bir Türk kasabasıdır. Ne doğal afetler gibi tektonik bir olay sonucunda, ne de sanayileşme süreci sonunda ortaya çıkmış yeni ve yapay bir oluşum değildir. Dörtdivanlıların, Orta Asya’dan Anadolu’ya, Kafkaslara, hatta Balkanlar’a kadar uzayan geniş bir alanda yaşadığı iddia edilen Köroğlu tipolojisine gerçek anlamada sahip çıkmaları ve onunla adeta gurur duymaları da bu durumun göstergesidir. Dörtdivan halkının bu tutumu ve yörede halen yaşamakta olan bazı kimselerin kendilerini “Köroğlu’nun Torunu” olarak tanıtmaları; tarihi vesikalarla da desteklenmektedir. Nitekim tanımış Oğuz Tarihçisi Faruk Sümer, yeni bir incelemesinde Köroğlu’nun Dörtdivanlı olduğu tezini ileri sürmektedir.
Dörtdivan halkı, giyim kuşamları ve kullandıkları araç – gereçlerin yanı sıra zengin manevi kültür miraslarıyla da gerçekten kökü binlerce yıl öncesine giden tarihi bir boyutun önemli bir kesitini günümüze aktarmış bulunmaktadır.
Bolu yöresine ilk yerleşenlerin kimler olduğu kesin olarak bilinememekle beraber, bu yörede ilk olarak Protohititler’in yaşadığı sanılmaktadır. Ancak İskender’in ölümünü izleyen dönemde Bolu yöresinde bağımsız bir Bithyinia devleti kurulduğu Paphlagonia ile Bthynia arasında sınır oluşturan Filyos ırmağının kıyısında yer alan eski Bolu’nun, Bthynion adı ile anıldığı bilinmektedir.
İ.Ö. 1. yüzyılda Bithynia Krallığı’nın Roma’ya bağlanmasıyla Bolu yöresi de Roma yönetimine girmiş, kent bu dönemde Claudiopolis adıyla anılmaya başlanmıştır.
313’de Hristiyanlığın Roma İmparatorluğu’nca resmen kabul edilmesinden sonra piskoposluk haline getirilen Bolu, İmparatorluğun bölünmesinin ardından (395), Bizans sınırları içinde yer almıştır.
Elverişli doğal konumu nedeniyle VII. Ve IX. Yüzyıllardaki İslam akınlarından korunan Bolu, XIII. Yüzyılda Anadolu Selçukluları’nın, daha sonra da İlhanlılar’ın ellerine geçerek Osman Gazi döneminde (1290 – 1324) Konur Alp tarafından Osmanlı topraklarına katılmış ve sancak merkezi yapılmıştır. 1324 – 1692 döneminde Bolu’yu yöneten sancak beyleri arasında Konur Alp, Gündüz Alp, I. Süleyman (Kanuni) ve Zor Mustafa Paşa dikkati çekmektedir.
Bu dönemde bir ara İsfendiyaroğulları’nın istila ettiği Bolu, 1692’de sancak beyleri yerine atanan voyvodolarca yönetilmiş, 1811’de, II. Mahmud tarafından voyvodalık kaldırılınca Bolu Viranşehir adıyla yeniden sancak olmuştur.
1864 yılında Kastamonu eyaletinde bağlanan Bolu Sancağı, II. Meşrutiyetten Cumhuriyet dönemine kadar bağımsız bir sancak olarak yönetilmiş, Cumhuriyetin kurulmasından sonra il merkezi olmuştur.
Bu kronolojik tablo içinde Protohititler ve Hattiler’den itibaren önemli uygarlıkların izlerine sahne olan Bolu ili içinde yer alan araştırma bölgemizin, en geç XII. ve XIII. Yüzyıllarda Türkleşmeye başladığı ve bugün otokton bir halk olarak saflığını sürdürmekte olduğu görülmektedir.